Bach Çiçekleri Terapisi
Gelişimi
Tüm insanların davranışları, kişiliklerinin dışa vurumudur ve gerek insanın genel doğasını, gerekse kendi iç doğamızı yansıtır. Bu durum hayvanlar için de farklı değildir.
Yüzyıllar boyunca, tüm bilimsel gelişmelere rağmen insanlık, hayvanların birer kişilik sahibi olduğunu reddederek onları duygu sahibi olmayan, biyolojik birer makine olarak görmekte ısrarcı davrandı. İnsanların, kendilerini doğadan üstün gören yapısı, duygu ve kişilik gibi insana özgü diye tanımlanan özelliklerin doğadaki başka varlıklarda da olabileceği fikrini kabullenemiyordu. Hatta Dekart gibi döneminin önde gelen bilim insanları dahi bu görüşü benimsemişti.
Hayvanların da kendilerine ait birer kişilik sahibi olabileceği fikri ilk kez Charles Darwin’in yıllar süren gözlemleri sırasında fark edildi. İnsanların ve hayvanların, öfke, korku, sevgi gibi basit duygulardan, kıskançlık, saygı gibi karmaşık duygulara kadar hepsinin dışavurumları üzerinde çalışmalar yaptı. Bu çalışmalar sadece kedi, köpek gibi hayvanları değil, çok daha geniş yelpazede türleri de kapsıyordu.
Bugün hepimiz, özellikle de doğrudan gözlemleme şansı buldukları için hayvan sahipleri, hayvanların birer kişiliğe sahip olduğunu biliyoruz. Buna rağmen çok azımız bunu olması gerektiği gibi kabulleniyoruz.
Günümüzdeki insan-hayvan ilişkisi oldukça kuvvetli bir ilişkidir. Çoğu hayvan sahibi, evcil hayvanlarını birer aile bireyi gibi görür. Ama her ne kadar bu duygu samimi ve içten bir şekilde hissedilse de, bunun yarattığı bazı fark edilmeyen sorunlar da vardır.
Hepimiz aile bireylerimizi tavırlarına göre yargılar ve onlara yönelik beklentiler oluştururuz. Bu durum çoğu hayvan sahibi için, evcil hayvanlarına yönelik olarak da geçerlidir. Ne var ki bu beklenti genellikle hayvanın tavırlarının, tepkilerinin ve anlayış kapasitesinin, insan standartlarına göre ele alınması sebebiyle yanlış ölçülür. Pek çoğunuz gece fazla havladığı için sahibi tarafından azarlanan bir köpeğe veya girilmemesi gereken bir odaya girip mobilyalara tüy döktüğü için azarlanan bir kediye denk gelmişsinizdir. Oysa ki gece havlamayıp gürültü çıkartmamak, veya o mobilyaya tüy dökmemek bir insan bilincidir, hayvan değil.
Elbette ki bunlar sadece yüzeysel örnekler. Pek çok hayvan sahibi bunlara benzer ama daha üstü kapalı olduğu için kendilerinin de fark etmediği davranışları evcil hayvanlarına karşı gösterir. Buna bir de bu hayvanların kendi doğalarından uzak oldukları ve akranlarıyla olması gerekenden çok az zaman geçirmesi, bazense hiç geçirememesi de eklenince de durum daha kötü bir hal alır. Sesli iletişimi insanlara göre çok çok daha az kullanan hayvanlar, insanlarda gittikçe körelen gözlemleme yeteneklerini korumaya devam ederler ve zamanlarının çoğunu birlikte geçirdikleri canlıları, yani insanları izleyerek onları taklit etmeye çalışırlar. Çoğu hayvan sahibi için bu sevimli, hatta kimisi içinse doğal gözükür. Gerçekse bundan çok farklıdır.
Bach Çiçekleri Terapisi işte burada devreye girer.
1919’da Londra Homeopati Hastahanesi’nden bir bakteriyolojist olarak mezun olan Edward Bach, 1930’da homeopatide de kullanılan çiçek özleri üzerinde kapsamlı bir çalışmaya girişir. Bach, tıpkı homeopatlar gibi, sadece semptomların tedavisinin hastayı tedavi etmeye yaramayacağının farkındadır ve hastanın ruh halinin ve karakterinin, sağlığı üzerindeki etkisini gözlemlemekte de oldukça başarılıdır. Bu yüzden hastanın ruhsal ve zihinsel dengesinin, onun hastalığını tedavi etmekte veya sağlığını korumakta kilit bir rol oynadığını bilir.
Peki duygularımız ve ruh halimizin sağlığımız üstündeki etkisi bu kadar kuvvetli midir? Elbette! Mutlaka sizin veya bir yakınınızın bazı rahatsızlıklarının, özellikle de nedenlerinin tespit edilememesinin ardından, hekimler tarafından “strese bağlı” ilan edildiği olmuştur. Duygularımız ve düşüncelerimiz, sinir sistemimizin merkezi olan beynimizde analiz edilir ve beynimizde oluşan bu yorgunluk, sinir sisteminin yönetesi gereken bütün vücuda yansır.
İşte bu durumun tedav edilmemesine ek olarak, rahatsızlığı gidermek için hastaya verien karmaşık kimyasal ilaçların da bu duygusal dengeyi daha da bozacağını öne süren Bach, homeopatiden bile daha az bir işlenme süreci içeren bir tedavi üzerinde çalışır. Sonunda ilk başta 38 ayrı remediden oluşan, ama zaman içinde remedi çeşitliliği gittikçe artan ilk şahsi tedavi yöntemini geliştirir.
Nasıl Çalışır?
Evrendeki bütün maddelerin kendine ait birer titreşim frekansına sahip olduğu ve bütün maddelerin aslında sürekli değişim ve akım gösteren birer enerji kütlesi olduğu uzun zamandır bilim dünyası ve özellikle de fizikçiler tarafından da bilinen bir fenomendir. Buna rağmen Batı tıbbı bu fenomeni halen kendi içinde benimseyip uygulamaya geçmemiştir. Bach Çiçekleri Terapisi özünde bu fenomene dayanarak tedavisini yürütür.
Bach Çiçekleri Terapisi yöntemine göre doğada bulunan çeşitli bitkiler, belirli karakteristik sıkıntılara veya ruhsal sorunlara karşı şifalı olan özler taşımaktadır. Bu özler, çiçeğin yapraklarında biriken çiye doğal yollarla karışmaktadır. Bu çiyleri toplanarak suya karıştırılır. Bunun nedeni suyun, doğadaki en nötr madde olması ve çeşitli frekanslara kendini uyumlayabilmesidir. Bu özün suya iyice yayılmasını sağlanır. Ardından bu su, belirli bir miktarda alkolle karıştırılır. Tıpkı homeopatideki gibi belirli bir şiddet ve sürede çalkalanarak yapay bir titreşim oluşturulur ve karışım potentize edilir.
Homeopatide olduğu gibi gibi benzerlik ilkesi üstüne kurulu olmayan Bach Çiçekleri Terapisi, ağız yoluyla tüketilen bu remedinin içinde barındırdığı özün ve titreşim frekansının, hastanın kendi benliğindeki frekansla bütünleşmesini, uyumlanmasını ve hastanın doğal karakteristik yapısına geri dönmesini sağlar. Remedinin seçimi, hastanın davranışlarının ve kişiliğinin detaylı gözlemlenmesinin ardından yapılır. Böylece durumuna en uygun remedi seçilir.
Homeopatinin aksine Bach Çiçekleri Terapisi’nin üzerinde uzun yıllar kapsamlı bir şekilde durulmamıştır ve araştırmalar, çeşitli bireysel hekimlerin bilgilerini toplayıp derlemesi şeklinde ilerlemiştir. Ama Bach Çiçekleri Terapisi’nin başarısı son yıllarda oldukça dikkat çekmiş ve üzerinde kapsamlı araştırmalar yapılmaya başlanmıştır.
Kimlere Uygulanabilir?
Bach Çiçekleri Terapisi tamamen doğaldır ve yan etki barındırmaz. Her yaşta, her koşulda birey ve hasta tarafından güvenle kullanılabilir. Her türlü tedavi yöntemiyle uyumludur. Hatta Bach Çiçekleri Terapisi’nin, Homeopatik remediler için bir katalizör etkisi gösterdiği ve remedilerin etkisini güçlendirdiği yönünde bulgular da mevcuttur.